Diyelim ki, mutfağa girdiniz, yumurtayı kırmayı öğrendiniz, kendi çapınızda yemekler yapmaya başladınız. Henüz ustalaşmadığınız için miktarları kaçırabilirsiniz. Yani geriye fazladan malzeme, yemek kalabilir. Sakın bunları çöpe atmayın. Yazık olur. Bunları da değerlendirmek gerek.
Nasıl mı?
Okumaya başlayabilirsiniz.
Rahmetli annem babamın kısıtlı maaşıyla ay sonunun getirebilmek için mucizeler yaratırdı. Özellikle de mutfakta hiçbir şeyi ziyan etmezdi. Kalan yemekleri ertesi gün yeniden başka bir lezzetli yemeğe dönüştürürdü. Onun için tüm az gelirli ev hanımları gibi yaratıcıydı. Artıkları kullanırken kitaplardaki tariflere bakmazdı. Deneyimlerine güvenerek uydururdu daha çok. En çok bayat ekmeklerle yaptığı yemeği severdim. Küçük parçalara böldüğü ekmekleri yağda kızartır, üstüne bol soğan, biraz salça, az miktarda kıymayla yaptığı suyu dökerdi. En üstüne de sarmısaklı yoğurt gezdirirdi. Annem bu yemeğin adını “şaştım aşı” koymuştu. Yani ne yapacağını şaşırdığı an uydurduğu yemekti bu!
Bir de uzun yıllar önce Halep’te yaşayan ablasından öğrendiği bir yemek vardı ki, onu yaptığında ev buram buram sarımsak kokardı. On diş sarımsağı ve iki büyük soğanı ince ince kıyar, yağda biraz öldürdükten sonra bir bardak su koyar, soğanlar pişince karışımı kuru ekmek dilimlerinin üstüne dökerdi. Annem bu yemeğin adını da “arap uydurması” koymuştu. Halep’te kahvaltıda yenen bu yemeği biz akşam öğününde yerdik. Bir de kalan ekmeklerden ekmek köftesi yapardı. Kuru ekmekleri havanda dövüp un haline getirirdi. Bu unu, yumurta, kıyma ve baharatlarla karıştırıp bir güzel yoğurur, yaptığı köfteleri tavada yağda kızartırdı. Ekmek bol olduğu için köfteler yumuşacık olurdu.
Evimizin nüfusu oldukça kalabalıktı. Nüfus kalabalık olunca tencerelerin boyuda büyük olurdu. Onun için annem ne kadar dikkat etse de bir miktar yemek artardı. Ben en çok pilavın artmasına seviniyordum. Çünkü o pilavın ertesi gün kadın budu köfte ve yoğurtlu çorba olarak konacağını biliyordum. İkiside çok sevdiğim yemeklerin başında geliyordu.
Sabah kahvaltısında tabaklarda kalan peynirler, akşam sofrasında karşımıza başka bir kılıkta çıkardı. Annem peynirleri bir güzel ufalar, domates, marul ve zeytinyağı ile salata yapardı. Tabaklarda kalan zeytinlerinde çekirdeği çıkartılır, bunlardan yapılan zeytinli poğaça, annemin komşu davetlerinde çok beğenilen bir ikram haline dönüşürdü.
Makarna genellikle artmazdı. Çünkü hepimizin çok sevdiği bir yemekti. Ama bazen ev halkından bazılarının işi çıkar, son dakikada yemeğe katılmazlarsa onların payına düşen ertesi güne kalırdı. Annem bu artan makarnalarla ya makarna böreği ya da makarna omleti yapardı. Omlet için makarnayı yumurta ve sütle iyice karıştırır, az yağ koyduğu tavada altüst kızartırdı. Üstüne koyduğu peynir eriyince ortaya muhteşem bir makarna omleti çıkardı. Artıkları değerlendiren sadece annem değildir tabiki. Esnaf lokantalarının aşçıları da bu konuda tam bir sihirbazdır. Onlar da artık yemekleri ertesi gün öyle kılıklara sokarlarki ,neyin neden yapıldığını bir bilseniz şaşırıp kalırsınız.Aslında, genç, yaşlı, bekar, evli herkes evlerinde “artan yemek” konusunda hassas davranmalı. Bunun bir çok nedeni var.Birincisi yaşam pahalı.Satın aldığınız malzemeyi sonuna kadar kullanıp, yemek masrafınızı azaltabilirsiniz. İkincisi, bu ürünler üretilirken havaya salınan karbondioksit atmosferi yaşanmaz hale getiriyor. Eğer siz bu ürünü çöpe atarsanız boşu boşuna karbondioksit salınımına neden olmuş olursunuz.
Sözün özüne gelirsek; Artık yemekleri çöpe atmayın ki, hem keseniz hem atmosfer zarar görmesin.