Balık tüm uygarlıklarda, tüm kültürde eski Mısırdan Yunan’a Hint’ten Mezopotamya’ya, Roma’dan Çin’e, Bizans’tan İslam’a, yazılı ve yazısız toplumların inanışlarında, efsanelerinde bir simge olarak karşımıza çıkar. Türk süsleme sanatında, Türk halk oyunlarında hayvan motifleri içinde balık motifleri sevilerek kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu figürü tasvir dünyasında balık yer almış ve yaygın kullanım olarak çini ve seramik eserler üzerinde bulunmuştur.
Doğu Karadeniz insanının danslarında, horonlarda denizin dalga hareketleri ve kıpırtıları ile balıkların çırpınışı görülür. Bereket ve bolluk sembolü olması ve burçlarla ilgili bir figür olması nedeniyle çeşitli eserler üzerinde uygulanmıştır. Deniz ülkelerinin sanatlarında mermer, seramik, mozaik, cam, maden, ahşap ve freskte balık sanatı ile karşılaşırız. Masallarda, resimde, şiirde, karikatürde, romanda, birçok sanat dalında balığa her yönüyle balığı diğer hayvanlardan farklı kabul etmek gerekir. Ressamlarda ortaçağdan günümüze balığı bir dinsel simge olarak resmetmişlerdir. Kalkan, vatoz, yılan balığı, sazan balıkları nature morte olarak ayı balıkları, yunus balıkları, balinalar merak ögesi olarak resmedilmiştir. Masallarımızda balık dertten kurtarıcı ve kavuşturucu olarak kaleme alınmıştır. Sait Faik Abasıyanık’ın “Dülger Balığının Ölümü” adlı güzel hikayesi, Saim Sakaoğlu’nun Gümüşhane Masallarındaki iyilik yapan balık, balıkçı çocuğu, balık kız gibi örnekler önemlidir.Balıkla ilgili deneyimler ve atasözleri, maniler, türküler ve bilmeceler vardır. Ülkemizde karikatürde balık çizilmiştir fakat yeteri kadar işlenmemiştir. Büyük üstat Saik Faik’in “Sinağrit Baba” hikayesi hafızalarda hala yer alır. Romanlarda balığı kullanan ve ilk akla gelen isim Halikarnas Balıkçısı’dır. Halikarnas Balıkçısının deniz ve balık bilgisi çoğu kez romanlarına yansımış ve kendine özgü üslubuyla işginç balık avlarını kaleme almıştır. Tasavvuf edebiyatında Yunus Emre’den Karacaoğlan’a, Kaygusuz Abdal’dan Köroğlu’na birçok isim mısralarında balığı, denizi aşkla anlatmıştır.