Keyifle yediğimiz balıkların, balıkçılığın tarihini hiç düşündük mü acaba? Aslında, bu nimetin verdiği sağlık, mutluluk ve zevk pek bunları düşünmeye fırsat bırakmaz ama, işte kısa bir tarihçe..
Fosil kayıtlarına göre ilk balık türleri günümüzden 520 milyon yıl kadar önce görülmeye başlanmış, bunları 395 milyon yıl önce ortaya çıkan kıkırdaklı balıklar (köpekbalıkları), zırhlı balıklar (mersin balıkları) ve günümüzün kemikli balıkları (muhteşem hamsi balığımız ve akrabaları)takip etmiş. Eski Mısır’da, tarihi MÖ 2200-2300 yıllarına ait olduğu belirlenmiş bu duvar resimleri (freskler)ve kabartmalar ise balıkçılığın ve balığın öneminin debam ettirildiğini, çeşitli arkeolojik bulgular ise günümüzden 40.000 yıl kadar önce balığın, özellikle Akdeniz kıyılarında yaşayan ilk insanların önemli bir gıdası olduğunu kanıtlıyor. Sadece Akdeniz havzası ile sınırlı kalmayan balık avcılığı ve tüketimine ilişkin kanıtlara Karadeniz, Ege, Mezopotamya ve Asya’da da oldukça sık bir şekilde rastlıyoruz.Nil kıyısında, Mendes yakınlarında bulunan ve balık mezarlığı olarak adlandırılan yer altı mezarlarında bulunan bütün halde veya iç organları çıkarılmış balık mumyaları, çeşitli kaplarda saklanmış balık ve kabuklu parçaları ise, balık ve balıkçılığın önemine adanmış ayrıntılı bir vurgu değil de nedir? Aynı tarihlerde ve belki de daha önce, Argoslular tarafından kurulmuş Kıyıkışlacıktaki balık pazarı ise hepimizin haklı bir gurur kaynağıdır. Antik Anadolu ve Roma’da balık ve balıkçılık faaliyetleri sanat eserlerine yansıtılmasının yanında, Karadeniz’de ve Ege’de basılan paralara bile konu olmuştu. Antakya mozaik müzemizde sergilenen MS 3.ve 4.yıllara ait sanatsal mozaikler, sadece balık avcılığı ve balık çeşitliliğine vurgu yapmakla kalmamış, denizcilerin ve balıkçıların tanrısı Neptün’ün bilhassa Akdeniz havzasında önemini korumaya devam ettirdiğinin de göstergesi olmuştur.Benzer mozaik ve temalara tüm Akdeniz havzasında rastlamak mümkündür.Bu yaklaşık 2000 yıllık mozaikler sayesinde tüm plansız, kıyısal yapılanma, avcılık ve denizcilik faaliyetlerine ve kirlilik, yabancı türler, iklim değişikliği gibi tehditlere rağmen, Akdeniz’in hala zengin tür çeşitliliğini korumak amacıyla verdiği doğal dirilişide gözler önüne seriyor.
İç sularımız ve Karadeniz, Boğazlar, Marmara ve Ege Denizi ile birlikte bereketimizin kaynağı olan ve Latince adı “iki kara arasındaki deniz olan” Akdeniz, dünyanın en eski denizi olan Tethys Denizi’nin son kalıntısı iken, 6 milyon yıl evvel tamamen kurumuş ve sonra ve sonra tekrar sulara kavuşmuş. Önce 800.000 yıl ve sonra yaklaşık 80.000 yıl evvel su seviyesinin düşmesi ve Cebelitarık Boğazı’nın kapanması ile yine benzer ama kısa süreli bir iki yarı çölleşme daha yaşamıştır.
Akdeniz daha öncede, 32 milyon yıl evvel deniz seviyesinin üzerine çıkarak kara parçası haline gelen Anadolu’nun varlığı nedeni ile Karadeniz-Hazar-Aral havzalarından ayrılmıştır. Ege Denizi’nde 8 milyon yıl evvel çöken karasal alanları doldurması ile artık bir acısu gölü haline gelmiş Karadeniz’le tekrar yakınlaşan Akdeniz MÖ 5200’de İstanbul Boğazı’nın oluşması ile 120 milyon yıl evvel ayrıldığı parçasına kavuşmuştur.
Bu kavuşma günümüzde de devam ederken, balığımızın ve balıkçılığımızın çeşitliliğine, doğallığına, lezzetine ve kültürüne katkıda bulunmaya da devam etmektedir.
Sizlerin de kültürün, sağlığın, keyif ve lezzetin kaynağı olan, meşakkatli olduğu kadar muhabbet kaynağı da olan balık sofralarınızın bu zenginliğini sizlere ulaştıran başta balıkçılarımız olmak üzere tüm değer zincirinin halkalarını ve tarihimizi sohbetlerimizde bir tebessümle anmanız dileğiyle, afiyet olsun!
Sağlıklı, bereketli, keyifli olsun!
Alıntı : M.Binhan Ganioğlu