Aşure İstanbul’da sadece İslam takviminin ilk ayı Muharrem’in 10’una denk gelen günlerde yapılır. Bunun dışında kimi pastahane ve tatlıcılarda her zaman bulunur. Evlerde ise, Muharrem dışında, özellikle kış aylarında pişirilir. İster zengin, ister orta halli evlerde olsun, aşure başkalarına ikram edildiği oranda değer kazanır. Dağıtılan, paylaşılan, gönderilen ve alınan bir yiyecek olarak, toplumsal bağların gücünü ortaya koyar. Önemli olan da budur zaten. Ancak aşurede kullanılan malzemelerde evden eve bazı küçük farklar vardır.Örneğin, kimi yerde nohut ya da fasülye, ceviz veya kuru kayısı, nar taneleri konmaz, kimi yerde konur.
MALZEMELER
*2 su bardağı aşurelik buğday
*1/2 su bardağı nohut
*1/2 su bardağı fasülye
*1 avuç pirinç
*4 litre su
*1 kg toz şeker
*1 bütün portakal kabuğu rendesi
*6 adet kuru incir
*1 çorba kaşığı kuru üzüm
*50 gr ceviz
*50 gr Antep fıstığı
*50 gr beyazlatılmış badem
HAZIRLANIŞI
Bir gün önceden, buğday, nohut ve fasülyeyi ayrı ayrı kaplarda soğuk suda ıslatınız. Ertesi gün, nohut ve fasülyeyi gene ayrı ayrı kaplarda yumuşayıncaya dek haşlayınız. Derin bir tencereye, 3 litre su, buğday ve pirinci koyarak, kapağını kapatarak kısık ateşte en az 4 saat pişiriniz. Portakal kabuğu rendesi, nohut ve fasülyeyi suları ile birlikte (1 lt kadar)katınız ve 1 saat daha pişiriniz. Tozşekeri, dörde bölünmüş incir ve kayısıları, kuru üzümü ekleyerek şeker eriyinceye dek ateşte tutunuz. Kaplara boşaltarak, üzerlerini, ceviz, badem ve antepfıstığı ile süsleyiniz.
AŞURE DENİNCE
Aşure sadece geleneksel bir tatlı değildir; tatlıdan da ötedir. Çünkü dinsel yönden de gerek Yahudiler, gerek Hristiyanlar gerekse Müslümanlar için simgesel bir özellik taşır. Bir yönüyle, başta buğday olmak üzere içindeki malzeme ve süsleri, doğadaki tohumların yeniden filizlenmesi yani “yeniden doğuşu” üremeyi ve bereketi simgeler. Yağsız, balsız, etsiz; buğday, bakliyat ve kuru yemiş,
Şeker olmazsa pekmez gibi bol bulunan sıradan malzemelerle yapılan bu talı yemek, aslında bir kutlama ve adaktır: Kıştan bahara bir şükrediş ,bir dilek ve bir umuttur. Öteki yönüyle ise ölüm ve kederdir, acılı olayların yıldönümüdür.Ama ölenlerin ardından tutulan yas, yaşamın devam ettiğini, geleceğe duyulan güveni de yansıtır…
Aşure konusunda rivayetler muhtelifitir; birkaçına değinelim:
Söylenceye göre; Büyük Tufan’ın ardından sular çekildiğinde Cudi Dağı’na oturan Nuh Peygamberin gemisinde bulunanlar, kurtuluşlarını bir yemekle kutlamak istemişler. Ne yazık ki, gemide erzak namına pek bir şey kalmamış. Üstelik, tufanda gemiye aldıkları hayvanları kurban etmeleride söz konusu değil. Bu durumda, geminin ambarlarında bulabildikleri erzak kalıntılarını biraraya getirip pişirdikleri bir tatlı çorbamsı bir yemektir aşure. Bu yüzden ona “Nuh’un Muhallebisi” diyen de vardır.
Aşure günü, bir başka rivayete göre, Havva ile birlikte Cennet’ten kovulan Hz.Adem’in tövbesinin Allah tarafından kabul edilişini, bir başka rivayete göre, Hz.Musa’nın Tanrı’nın yardımıyla Kızıl Deniz’i kendisi gibi Mısır’da tutsak tutulan yandaşları ile yürüyerek aşması, zalim Firavun’un ise boğulup ölmesi, İsrailoğullarının yeniden yurtlarına kavuşmalarını; başka rivayetlere göre, Yunus’un balığın karnından kurtuluşunu: gözleri oğlu Yusuf’un hasretinden kapanan Yakup Peygamberin oğlu Yusuf’la yeniden bir araya gelmesini ve körlükten kurtulmasını; Hz İsa’nın göğe yükselişini de simgeliyor.
Kaynak : Artun ÜNSAL