Ortaköy, adı köy olmakla birlikte birden fazla mahalleyi içinde barındıran hayli yüksek nüfuslu ve karma bir yerleşim. Sıklıkla birden fazla dini cemaatin uyumlu şekilde bir arada yaşadığı, ibadethanelerinin birbirine komşu olduğu yerlere örnek gösteriliyor. Bu haliyle İstanbul’un bir minyatürü gibi. Sinagogun ve Rum kilisesinin girişleri caddeden geçerken daha iyi seziliyor. Ama denizden fark edilmesi biraz zor. Cadde üzerinde kilisenin en dikkat çeken unsuru metal çan kulesi. Tarihi sinegog ise tümüyle yanmış ve tekrar yapılmış. Hemen bir ara sokakta sokakta “Las diziaço” adıyla anılan Akaretler (18 evler) Yahudi mirasını temsil ediyor. İstanbul’da sıraevler geleneğinin çok az örneği bulunmakta. En görkemlileri olan Akaretler’den bahsetmiştik. Ortaköy’de ki bu örneklerin de homojenliğini gösterecek şekilde bakımlı tutulması kültürel mirasa dikkat çekmek için güzel bir atılım olacaktır.
Sahilde gözleri alan Büyük Mecidiye Camii diğer tüm yapılardan daha çok öne çıkıyor.M imar Sinan’ın eseri olan Edirnekapıda ki Mihrimah Sultan Camii’nden hareketle süren bir kurgu üzerinde, XIX.yy ortasının çok etkili bir çeşitlemesi olarak nitelendirebileceğimiz bu yapı bir yarım küreyi taşıyan küp bileşimine olağanüstü bir görsel hareket kazandırabilmiş. Dikkatle bakıldığında ibadet işlevi için hayli sınırlı mekan ayrıldığı, iki katlı hünkar kasrının caminin kendisinden çok daha geniş alana yayıldığı dikkati çekiyor. Caminin kendisi, bu işlevsel, daha geniş ve görece daha asde bu ek yapının önündeki görkemli bir biblo gibi. Camiyi Osmanlı’nın bir “Barok mücevheri” olarak tanımlamak yanlış olmaz. 18.yy ortalarından itibaren Osmanlı sanatı ve mimarlığı Avrupa örneklerini model almaya başlıyor.Camilerde nispeten daha çekingen; türbeler, sebiller, mezar taşları ile saray ve konutlarda ise daha cesur barok ve Rokoko çizgili örnekler biliyoruz. İlk dalgadan sonra Batılı biçimler artık Osmanlı zevkinin temel unsurları haline geliyor. Ortaköy camii de bu zevke uygun ve Barok hatları özgürce sergiliyor. Büyük pencerelerin bulunduğu deniz cephelerinde duvarların içbükey olarak inşa edilmesi ve kıvrımlı hatlar taşıyan taş işçiliği camiyi Barok’un, daha doğrusu neo Barok’un en hareketli, en ifadeli temsilcilerinde biri yapıyor.
Ortaköy Büyük Mecidiye Camii kısa süre önce özenli bir restorasyon geçirdi. Eski fotoğraflardan, hemen yanında geniş bir kayıkhane olduğu görülebiliyor. Caminin hemen arkasında deniz yoluyla geçerken görülemeyen bir zarif çeşme bulunuyor. Nevşehirli Damat İbrahim paşa Çeşmesi. Adından da anlaşılacağı gibi camiden çok daha eski. 1720’lerden itibaren meydanın su ihtiyacının karşılanmasına destek olmuş. Bu çevrenin geçmişi en eskiye dayanan eserlerinden bir tanesi, o yüzden uğramaya değiyor. Sahili takip ederken camiden sonra Esma Sultan Yalısı görülüyor. Yalılığı kalmış demeye pek olanak yok. Denizle arasında aynı anda yüzlerce kişinin çay kahve ve benzeri ihtiyaçlarını karşılayabileceği işletmeler oluşmuş. Bu alan aynı zamanda Ortaköy deresinin denize döküldüğü yer. Bugün derenin algılanması çok zor da olsa en azından Dereboyu Caddesi’nin ismi sayesinde hafızalardan tümüyle çıkmış değil. Dere boyunca da hayli geniş mahalleler uyanıyor.