*20. yüzyılda dünyada ve Türkiye’de sağlıklı beslenme kavramı önem kazanmaya başlayınca, balık tüketiminde ve talepte büyük artışlar meydana geldi.Talebi karşılamak ve ciddi kazançlar elde etmek maksadıyla ,önce kıyı bölgelerinde aşırı avlanmalar, balıkların ve deniz canlılarının üreme süreleri ve şartlarına bakılmaksızın soykırım derecesine, acımasızca ve bilinçsizce varıldı.
*Kıyılar önemli ölçüde tüketilince, modern cihazlarla donatılmış büyük balıkçı tekneleri ile bu kez açık denizlerde soykırım başlatıldı ve büyük sürüler yok edildi. Bunun sonucunda tüm denizlerdeki balık nüfusu yüzde yetmişbeş oranında azaldı.
*Denzilerdeki yaşam “Büyük balık küçük balığı yer” sistemi üzerine kurulmuştur. Trol ile av; küçük balıkları, balık yumurtalarını ve dip balıklarını yok etmekte; deniz dibi zeminine ve yaşamına onarılamayacak tahribatlar vermekte, böylece tüm yaşam sistemi çökmektedir. Trol ile avın yarısı ekonomik değeri olmayan ve diğer balıkların besin kaynağını teşkil eden küçük balıklar ile deniz canlılarıdır.
*Ekonomik değeri olan balık ve diğer deniz ürünleri ihtiyacını karşılamak için balık çiftlikleri yaygınlaşmaya başlamıştır.Dünyada tüketilen balık miktarının, ki yaklaşık 150-200 milyon tondur, yüzde 60’ı denizlerden, yüzde 40’ı ise balık çiftliklerinden karşılanmaktadır. 2020 yılından sonra balık çiftliklerinin ihtiyacı karşılama oranının yüzde 80’lere ulaşacağı uzmanlarca ifade edilmektedir.
*Çiftlik balıklarının üretimindeki artış, beraberinde balık yemi ihtiyacının büyük boyutlara ulaşmasını getirmektedir. Balık yemi küçük, ekonomik değeri az veya hiç olmayan balıklardan ve kabuklu deniz canlılarından elde edilmektedir.Çiftlik balığı üreticileri, çiftlik balıklarını bir an önce ticari boyutlara ulaştırmak için aşırı miktarda balık yemi kullanmakta, yemin yanında kimyasal maddeler ve antibiyotikler de yoğun şekilde yer almaktadır. Balık yemi oranı, elde edilen balık miktarının iki-iki buçuk katı gibi tehlikeli oranlardadır. Bu ihtiyaç büyük balıkların besin kaynaklarına vurulan darbenin yanı sıra denizlerde çökelmeler nedeniyle ciddi boyutlarda kirlenmeye de neden olmaktadır.
*8500 kilometre kıyı şeridine sahip Türkiye’de de durum hiç iç açıcı değildir. 2002 yılında 500 bin ton olan balık üretimi, 2010 yılında 100 bin ton azalarak 400 bin tona düşmüş bulunmaktadır. Bunun 90 bin tonu çiftliklerde üretilmektedir.Kalan 310 bin tonun 1/3’ü, yani 113 bin tondan ise balık unu yapılmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi yetkilileri aşağıdaki hususları önemle vurgulamaktadır:
*Küresel ısınma ile Türkiye kara sularına değişik canlıların gelmesi, balık ürünlerimizi tehlikeye sokmaktadır. Kızıldeniz’den gelen balon balığı buna bir örnektir.
*Balıkların en az bir kez yumurtlamasına izin verilmelidir.
*Her yıl Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca avlanabilecek balık boylarının bildirilmesine karşın, balıkçılar buna uymamakta ve yeterli denetim maalesef yapılmamaktadır.
*Avrupa Birliği’nde balıkçılara kota verilmektedir. Bu husus, Türkiye’de de uygulanmalıdır.
*Trol ile avlanmalara karşı, duyarlı ve konunun önemini kavramış bazı belediye başkanları sorumluluk bölgelerinde ciddi tedbirler almaktadırlar.
*Türkiye’de toplam balıkçı teknesi sayısı 19.428 adettir. Bu teknelerin 669 adedi trol, 485 adedi gırgır ve 337 adedi trol+gırgır avına uygundur.
*Tüm tedbir ve yasaklanmalara karşın, balıkçılarımızın sorunları görmezden gelinemez. “20 santimden küçük lüfer yakalayamazsın” demek çözüm olamaz.Ekmeğini zor şartlarda kazanan balıkçılara; ağlarını konulan sınırlamalara uygun hale getirmek için zaman ve mali destek sağlamak ,yakıt ve diğer artan masraflarını karşılayacak ucuz yakıt ve kredi gibi imkanları vermek akla gelen acil tedbirlerdir. Tatmin olan balıkçılarımızda hem kurallara uyar hem de bindiği dalı kesmez…
*Denizlerimizdeki tehlike, sadece balık boyları ve trolle