Bir taraftan Tan’ın teşebbüsü ile haftada iki gün balık yiyeceğimizin tatlı ümidiyle avunurken diğer taraftan da balık lafı etmeye mani yok. Hatta aziz meslektaşımız, mizah muharrirlerinin üstadı, pirimiz Refik Halit bile balık deyip balık işitiyor. Hakim ve hekim üstadımız Lokman Hekim de bu bahisteki ‘naşinide’ malumatı bize verirken, balığın insanda aşk duygusunu artırdığını müjdeliyor.
Bütün bu yazıları, bu müjdeleri ve balığın vücuda, zihne, fikre ve hislere verdiği bu kadar kuvveti işittikten sonra hala balık yememekte ısrar edecek kimse bulunmaz sanırım.
Hekimler, hocalar ne derse desin, İstanbul balıklarının şahı lüferdir. Nitekim şu aradan bir oburun yazdığı bir manzumenin şu kıtasında da ondan bahsedilmektedir.
Altını üstüne çıkardığım kıtada şair şöyle itiraf ediyor:
Bu buğazım ile oldum zürafa maskarası
Havyar olsun iki alemde bana yüz karası
Bir büyük tepsi ile gelse Lüfer ızgarası
A, birader, gözüm açtır, yine karnım doymaz!
Lüferden sonra halka sorarsak uskumru gelir, kibarlara sorarsak barbunya gelir. Ben halkı takiben uskumruyu asbaşkan yapacağım. Onun ardından kılıç mı, kalkan mı bunu tayin için elimizde bir ölçü yoktur. Taaruz taraftarı olursak kılıcı, müdafaa taraftarı olursak kalkanı koyabiliriz. Madem ki biz atılgan bir millete mensubuz, kılıcı tercih ederiz. Ondan sonra da kalkan gelir.
Daha sonra gelenleri nezaket, zerafet, mahçupluk gibi vasıfları sebebiyle sıraya dizeceğim. Kalkandan sonra, kefal, levrek gelebilir. Bunların birincisi beyaz etli balıkların demokratıdır. Levrek ise bana smokini hatırlatır. Çünkü tadından ziyade sofralarınının bir avadanlığı olarak yenen bu balığın bu inadına pek kızarım.
Sardalya hem lezzetli hem kesretlidir. Severim soyhayı. Pisi balığı nadirattandır. Mercan iyidir, perhiz yemeğidir. Kırlangıç, karagöz mahçup şeylerdir. Bir görünür bir kaçarlar. Kolyoz uskumrunun taklidini yapar, onun kılığına girer. İtimadım yoktur, aldatabilir.
Ha, gümüşü unutmayalım. Adeta gümüş kıymetinde bir tatlı balıktır. Pahalılığı nedretinden değil, kıymetindendir. Mezgit, iskorpit taş balıklarıdır. Güçtululur, lakin kolay hazm olur. Kaya, izmarit, istavrit, hamsi, palamut, torik ve nihayet istavrit azmanı ile bu listeyi kapatıyorum. İstanbul’un balıkları benim bildiğim bunlardır. Bu arada sazan, mersin, yayın, tatlı su kefali, tatlı su pisisi gibi dere ve göl balıklarını saymadım. Ne yalan söyleyeyim. Yalı uşağına tatlı su balığının lafı bile yavan gelir.
Bu bahsi kapatmadan size bir balıkçı türküsünün bir parçasını yazayım.
Uskumru balığına attım oltayı,
Palamut görünce bir yana kaçtı,
Torik hiddetinden ateşler saçtı.
Bu sene balıkçılık pek yaman kaçtı!
Çıkalaklak cumburlakalak!
Kalkanım var!
İnşallah bundan sonra her zaman balıkçılık her sene yaman kaçar da biz de bol bol balık yeriz. Yalnız, bu arada şu görüştüklerimizi, teklif ettijklerimizi balıklar işitse ve işittiklerini anlamak istitadında olsalardı, acaba bizim için ne derlerdi?
Ruhi Güler.